Edumall Preloader

Blog

Blog Yazılarımız

PROBLEM ÇOCUK MU? DAVRANIŞ MI?

yazı için resim

PROBLEM ÇOCUK MU? DAVRANIŞ MI?

Yazan: Dr. Cengiz ÇELİK

Çocuk Gelişim Uzmanı

İnsan hayatının başladığı yer, yani ilk cennetimiz, annemizin rahmidir. Orada üşümezsiniz; orası ne çok soğuktur ne de çok sıcaktır. Arzuladığınız her şeyin özü size göbek kordonu ile ulaştırılır. Orada size korku yoktur; çevresinde ırmaklar vardır ve adı amniyon sıvısıdır. Birçok kuramcıya göre insanoğlu doğduğu andan itibaren bir zorlukla karşılaştığında ilk cenneti olan bu annenin rahmine dönme psikolojisiyle savunma mekanizmaları geliştirir; refleksif davranışlar bunlardan bir tanesidir. Ama ne yazık ki cenneti terk edişimiz ile başlar bütün zorluklar. Doğum zordur, sancılıdır hem anne için hem de çocuk için. Dünyaya gelip cenneti terk ettiğimizi o ilk anda ciğerlerimizi yakan oksijenin tadıyla tanışırız. Sonrasında karşılaşacağımız zorlukların haddi hesabı yoktur; doğumdan ölüme kadar geçen bir konfor bozulmasıyla karşı karşıya kalırız ve bu dünyada konforumuzun ilk bozulduğu andır bizim doğduğumuz zaman. Bu kısa metaforik anlatımda bu dünyadaki yaşamımızın zorluklarla baş edebilme becerisini geliştirme olarak görebiliriz. Bu açıdan baktığınızda bazı küçük istisnalar dışında problem davranış sergileyen çocukların diğer çocuklardan hiçbir ayrımı olmadığını görebiliriz. Hayatımızda karşılaştığımız uyarıcılara normal psikolojik mekanizmalarla tepki gösteririz; gelişme sürecindeki bütün çocuklar bazı stresler ile karşılaşırlar: kaza, hastalık, yeni bir kardeşin doğumu, ev ya da okul değiştirme, büyüme ve öz denetimin artmasıyla ortaya çıkan kaçınılmaz durumlardır. Bazı çocuklar bu streslere kâbus görme, yatağını ıslatma, olumsuz mizaç değişiklikleri ya da büyük Yıllarca birçok aile ve çocukla görüşmelerim oldu. Bu görüşmelerden çıkardığım en önemli sonuç, çocukların doğal yaşam gelişimlerinde göstermiş oldukları tepkilerin ebeveynleri ve öğretmenleri tarafından davranış sorunu olarak algılanmasıydı. Bu durum, çocukları normal gelişim sürecinde onların sağlıklı gelişimlerini engelleyen, özgüvenlerini düşüren ve etiketleyen bir sürece götürmüş oluyordu. 

Peki neden ebeveynler ve öğretmenler normal gelişim çağında göstermiş oldukları bu tavır ve davranışları problem davranış olarak algılıyorlardı? Bu yazımda ebeveynlerin ve öğretmenlerin kısaca bir insanın kabul edilebilir çizgisinin her gün hatta her saat hatta her dakika değişebileceği ve dışarıdan gelen uyarıcıları farklı anlamlar yükleyebileceği noktasına değineceğiz. Ama kısaca değinmek gerekirse, çocuklarımızın tavır ve davranışları ebeveynler için birer uyarıcıdır; ebeveynlerin içinde bulunduğu duygu durumu çocuklarının tavır ve davranışlarını farklı zamanda farklılık uyarıcılar olarak görmelerine sebep olmaktadır. Bunu kısa bir örnekle açıklamaya çalışayım: Ahmet o akşam yatmadan önce annesine “Anneciğim bana bir bardak süt verir misin?” der. Annesi o gün kendisini çok iyi hissediyordur; çünkü eşiyle arasındaki problemler kalmamıştır, sorunları çözmüştür ve çok mutludur. Oğlu Ahmet’e “Tabii ki evladım, sütü ısıtacağım ve içerisine de bir kaşık bal koyacağım. Sonra o sütü içtikten sonra sana masal okuyup uyutacağım.” der. Ahmet bu duruma çok sevinir; o gün annenin söylediği gibi süt içilir, anne güzel bir masal okur ve çocuğunun başını okşar ve onu yatırır. Ertesi gün aynı saatte Ahmet yine aynı pekiştiriciyi, yani annenin ilgisini elde edebilmek için tekrar annesinden süt ister; ama o gün anne kendisini çok iyi hissetmiyordur; çünkü okulda amiriyle tartışmış, morali bozuk, amirine söylenmesi gereken cümleleri içine atmış ve öfkelidir. Ahmet’e şu cümlelerle geri dönüt verir: “Ne sütü oğlum? Her gün her gün süt mü içilir? Saat kaç olmuş bak hâlâ yatmadın. Sen git yat; sana süt falan yok.” der. Ahmet bu duruma bir anlam veremez; çünkü bir gün öncesinde annesinden süt istediğinde sanki istediği sütten dolayı annesi mutlu olmuş, içine bal koymuş ve bu istek ve talebini de pekiştirmek için masal okuyarak uyutmuş olarak algılamaktadır; ama aynı istemi tekrar annesine sunduğunda annesi bu sefer öfkeli bir şekilde cevap vermiştir. Ahmet bu tutarsız tutumu hiçbir şekilde anlayamamıştır. Görüştüğüm ailelerin çoğunda bu duygu tutarsızlığı vardı ve çocukların tavır ve davranış bozukluklarının altında ebeveynlerinin bu tutarsız duygu tutumlarından kaynaklandığını rahatlıkla gözlemleyebiliyordum. Aynı tutumun size sergilendiğini düşündüğünüzde bizler belki şöyle yaklaşabiliriz: “Anlıyorum, şu an öfkeli misin ve sinirlisin. Bu öfkeli ve sinirli olma hali benden gelen uyarıcıları farklı anlamana sebep oldu. Bu öfkenin ve sinirin geçtikten sonra bu konuyu tekrar seninle konuşabiliriz.” diyebiliriz. Fakat çocuklar belli bir yaşa kadar empatik anlayıştan yoksundur; empati becerileri gelişmemiştir. İki ila on iki yaş arasındaki çocuklarda var olan egosantrik düşünce, yani dünyanın merkezinde olma duygusu, sadece kendine ve kendi duygularına odaklanan bir varlık için bunu anlayabilmeleri imkânsızdır. Bu yüzden çocuklarla iletişim kurarken öfkeli iseniz öfkeli olduğunuzu, mutluysanız neden mutlu olduğunuzu çocukların anlayabileceği şekilde ifade etmek, bizden kaynaklanan ve çocuğa olumsuz yansıyan tavır ve tutum bozukluklarının önüne geçmek için geçerli olacaktır. Çocuklar gelişim evrelerinin getirdiği doğal zorluklara anne, baba, öğretmen gibi yakın çevresinin olumsuz etkileri de katıldığında bunlara tepki olarak çoğunlukla davranış bozukluğu gösterirler. İşte bu davranışların kontrolüne biz davranış yönetimi diyoruz. Davranış bozukluklarının birçok sebebi olabilir; çocuğun farklı sebeplerle oluşan içsel çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar.  Çocuğun psikolojik değerlendirme ve uzman yardımına gereksinim duyduğu iki durum vardır: Birincisi yaşamında kritik bir durumun ortaya çıkması, ikincisi ise davranışlarındaki ağır ya da sürekliliği olan durumlardır.

Herhangi bir durumun bir çocuk için stres yaratıp yaratmaması onun gelişme düzeyine bağlıdır. Örneğin üç aydan küçük bir bebek annesinin hastaneye yattığını anlayamaz; çünkü henüz kendisi dışındaki insan ve nesnelerin ayrımında değildir. İlk yedi aydan sonra artık bebek annesinin yokluğunu açıkça fark eder; fakat annenin gitmesinin doğurduğu anksiyete ve çocuğun bu sarsıntıyı önleme yolları yaşa göre değişir. Çocuk 18 aylık olsa annesinin geri dönmeyeceğini düşünebilir; çünkü kafasında bir gelecek olgusu canlandıramaz. Konuşulanların pek azını anlayabildiği için açıklamalarla döneceğine ilişkin güvenceler de verilemez. Dört yaşında çocuğun ben merkezci olduğu ve çevresindeki tüm olayların kendinden kaynaklandığına inandığı; kötü olaylara da her nedense kendisinin neden olduğunu sandığı bu dönemde kötü bir çocuk olduğu için annesinin hastalandığını düşünebilir. Olumsuz olaylar ve koşulların çocuklar üzerindeki etkisini anlayabilmek için gelişimlerinin hangi döneminde dünyayı nasıl algılayıp nasıl düşündüklerini bilmek zorundayız. Bunun anlamı, çocuğun entelektüel gelişimi hakkında bilgi sahibi olmamız gerektiğidir.

Bir çocuğun davranışının davranış bozukluğu sayılabilmesi için bazı ölçütler gereklidir. Bunlardan ilki, çocuğun göstermiş olduğu davranışın yaşına uygun olup olmadığıdır; her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek gerekir. Örneğin 2 yaş çocuğu hareketlidir ve istenilen şeyi yapmaz; kendisi istemeyince altının değiştirilmesini istemez, öpüşmeyi reddeder. İki yaşındaki çocuğun sürekli ağlama tepkisi göstermesi yaşına uygun bir davranış olmaz; sadece ağlama tepkisi değil tabii, ağlama tepkisinin sürekli olması da bizi rahatsız eder. Diğer bir ölçütümüz davranışındaki yorgunluktur; bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesindeki ikinci ölçüttür. Örneğin 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğal iken bu davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse davranış bozukluğu kategorisine girebilir. Diğer bir ölçütümüz sürekliliktir; çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devam ettirmesi esas işkencenin koşuludur. O zaman şöyle bir soru soralım: Çocukların davranışları mı sizi rahatsız ediyor yoksa bu davranışın sürekliliği mi sizi rahatsız ediyor?

Bir Çin işkencesine göre bir adamın kafası kazıtılır, bir sandalyeye oturtulur; sandalyenin 15 m yüksekliğinden adamın kafasının aynı noktasına damla damla su damlatılır. İlk başta bu adam için bu damlayan sular hiçbir anlam ifade etmezken, daha doğrusu belki de ferahlık ve rahatlık verirken, 1000 hatta 1200 Damla’ya geldiğinde adamın kafasına bir tokmakla vuruyormuş hissi verilir ve adam çatlayarak ölür. Burada adamı öldüren şeyin su olduğundan ziyade suyun sürekli olarak aynı noktaya temas etmesidir.

Birçok aile çocuğun davranışını problem olarak görmekten ziyade, çocuğu problem olarak etiketlemektedir. Bu durum hem çocuğa hem de aileye zarar vermektedir. Çünkü: Çocuğu problem olarak etiketlemek, çocuğun özgüvenini ve benlik saygısını düşürür. Çocuk kendini yetersiz, değersiz ve sevilmeyen olarak algılar. Bu da çocuğun duygusal ve sosyal gelişimini olumsuz etkiler. Çocuğu problem olarak etiketlemek, çocuğun davranışını değiştirmesine engel olur. Çocuk kendini problem olarak kabul eder ve davranışını değiştirmeye gerek duymaz. Bu da çocuğun uyum ve öğrenme becerilerini olumsuz etkiler. Çocuğu problem olarak etiketlemek, aile ile çocuk arasındaki ilişkiyi bozar. Aile çocukla iletişim kurmakta zorlanır, ona karşı sabırsız, kızgın ve eleştirel bir tutum sergiler. Çocuk da aileye karşı güven duymaz, onlara karşı isyankâr, saldırgan ve itaatsiz bir tutum sergiler. Bu da aile içi huzur ve mutluluğu olumsuz etkiler.

Bu nedenlerle ailelerin çocuklarını problem olarak etiketlemek yerine, davranışlarını problem olarak görmeleri ve bunların nedenlerini anlamaya çalışmaları gerekir. Ailelerin çocuklarına sevgi, ilgi, saygı ve anlayış göstermeleri, onların duygu ve düşüncelerini dinlemeleri, onlara sınırlar ve kurallar koymaları, onları olumlu pekiştirmeleri ve olumlu model olmaları gerekir. Ayrıca ailelerin problem davranışlarla başa çıkmak için uzmanlardan destek almaları da önemlidir. Çocuklarda problem davranışlar, çocuğun kendine, çevresine veya başkalarına zarar veren, sosyal normlara uymayan, uyum ve gelişimini engelleyen davranışlardır. Problem davranışlar, çocuğun yaşına, gelişimine, kişilik özelliklerine ve yaşadığı ortama göre değişiklik gösterebilir. Örneğin; saldırganlık, yalan söyleme, hırsızlık yapma, karşı gelme, dikkat dağınıklığı, içe kapanma gibi davranışlar problem davranış olarak kabul edilebilir.

Problem davranışlar, çocuğun duygusal ve bilişsel ihtiyaçlarının karşılanmamasından kaynaklanabilir. Çocuklar duygularını ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanabilirler. Bu durumda problem davranışlar çocuğun iletişim aracı haline gelebilir. Çocuk problem davranışla dikkat çekmek, istediği bir şeyi elde etmek, istemediği bir durumdan kaçmak veya kendini savunmak isteyebilir.

Problem davranışlar aynı zamanda çocuğun yaşadığı stresli veya travmatik olayların sonucu da olabilir. Çocuklar deprem, afet, kaza, şiddet, taciz, ihmal, boşanma gibi olaylara maruz kaldıklarında travmatik stres tepkileri gösterebilirler. Bu tepkiler arasında korku, kaygı, üzüntü, öfke gibi yoğun duygular ve bunlara bağlı olarak problem davranışlar yer alabilir.

Problem davranışların ortaya çıkmasını önlemek veya azaltmak için neler yapılabilir? Bu konuda hem ailelere hem de uzmanlara önemli görevler düşmektedir. Ailelerin yapabilecekleri şeyler şunlardır: Çocuk sevildiğini ve değerli olduğunu hissetmeli. Aileler çocukla sık sık fiziksel temas kurmalı (sarılma, öpme vb.), ona güzel sözler söylemeli (seni seviyorum, sen çok akıllısın vb.), onunla vakit geçirmeli (oyun oynamak, kitap okumak vb.), onun başarılarını takdir etmeli ve ona güven duymalıdır. Çocuğa sınırlar ve kurallar koymak: Çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeli. Aileler çocuğa net ve tutarlı sınırlar ve kurallar belirlemeli (yemek saatleri, uyku saatleri, televizyon izleme süresi vb.), bu kuralları açıkça anlatmalı ve uygulamalıdır. Kurallara uyulmadığında olacakları da önceden belirtmeli ve sonuçları uygulamalıdır. Çocuğa olumlu pekiştirme sağlamak: Çocuk istenilen davranışları gösterdiğinde bunun fark edilmesi ve ödüllendirilmesi gerekir. Olumlu pekiştirme olarak sözel övgü (aferin, çok güzel yapmışsın vb.), gülümseme, alkışlama, sarılma, öpme, sticker verme, oyuncak alma, aktivite seçme gibi şeyler kullanılabilir. Olumlu pekiştirme çocuğun istenilen davranışı tekrarlamasını sağlar.

Çocuğa olumlu model olmak: Çocuk ailelerini örnek alır. Aileler kendi davranışlarına dikkat etmeli, çocuğun yanında kavga etmemeli, bağırmamalı, küfretmemeli, yalan söylememeli, şiddet uygulamamalıdır. Aileler çocukla saygılı, anlayışlı ve sevgi dolu bir iletişim kurmalı, onun duygu ve düşüncelerini dinlemeli, sorularını cevaplamalı, endişelerini gidermeli ve ona destek olmalıdır. Çocuğa uygun ortam sağlamak: Çocuk kendini güvende hissetmeli. Aileler çocuğun yaşadığı ortamı temiz, düzenli, sakin ve güvenli tutmalıdır. Çocuğun oyun oynayabileceği, ödev yapabileceği, dinlenebileceği alanlar oluşturmalıdır. Çocuğun uyku, yemek, oyun gibi rutinlerini sürdürmesine yardımcı olmalıdır.

Uzmanların yapabilecekleri şeyler ise şunlardır. Çocukla bireysel görüşmek: Çocukla güvenli bir ortamda görüşmek gerekir. Çocukla konuşurken empatik, ilgili, saygılı ve anlayışlı bir tutum sergilemek gerekir. Çocuğun duygularını anlamak ve kabul ettiğimizi göstermek gerekir. Çocuğu yargılamamak, eleştirmemek, suçlamamak veya küçümsememek gerekir. Çocukla psiko-eğitim vermek: Çocukla yaşına uygun bir dille konuşmak ve ona neler olduğunu basitçe açıklamak gerekir. Çocuğa problem davranışların ne olduğunu, neden olumsuz olduğunu, nasıl değiştirilebileceğini anlatmak gerekir. Çocuğa problem davranışların yerine kullanabileceği alternatif davranışlar önermek gerekir. Çocukla bilişsel-davranışçı teknikler kullanmak: Çocukla problem davranışlarını belirlemek ve bunları olumlu davranışlarla değiştirmek gerekir. Çocukla problem davranışların altında yatan olumsuz düşünceleri saptamak ve bunları gerçekçi ve olumlu düşüncelerle değiştirmek gerekir. Çocukla gevşeme egzersizleri yapmak, nefes alma teknikleri öğretmek, korkulan durumlarla yüzleşme çalışmaları yapmak gerekir. Çocukla sanat terapisi yapmak: Çocukla resim yapmak, hikâye anlatmak, kukla oyunları oynamak gibi sanat terapisi yöntemleri kullanmak gerekir. Bu yöntemler çocuğun duygularını ve düşüncelerini ifade etmesine ve problem davranışlarını onarmasına yardımcı olur.

Düşünceni buraya bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Select the fields to be shown. Others will be hidden. Drag and drop to rearrange the order.
  • Image
  • SKU
  • Rating
  • Price
  • Stock
  • Availability
  • Add to cart
  • Description
  • Content
  • Weight
  • Dimensions
  • Additional information
Click outside to hide the comparison bar
Compare